Kan Davası - 6. Bölüm

 Ambulans, Polis Arabası!


"İnsan aklına hiç güven olmuyor albayım.."

Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay


Serhat buzdolabına bakarken, gördüğü çikolataları alırken, arkada mutfak masasına ders kitaplarını koyan sevgilisine söylenmeden edememişti.

“Ben diyorum Biyoloji çalışalım sen diyorsun Matematik!”

Özlem masaya oturmadan önce tezgahtaki kahve makinasına kahveleri koymaya başlamıştı.

“Yarın sınavımız var akıllı! Ahmet hoca senin hırsızlık olayını duymuştur. Adam var ya sana bütün sınavları yeniden yaptırmazsa bana da Özlem demesinler!”

Özlemin dedikleriyle, Serhat yüzünü buruşturmuştu.

“Sevgilim bugün olan her şeyi yaşamamış gibi saysak.” Derken masaya oturmuştu. Özlem’de kahveleri fincanlara koyduktan sonra masaya geçmişti.

Özlem sevgilisinin dediklerini düşünmeden edememişti. Serhat’ın ne kadar bu olayları göstermediğini görse de içten içe dert edindiğini anlamıştı bile. Fincanın birini Serhat’ın önüne koyarken kendisi de sandalyeye oturup masadaki kitaplara baktı.

“Sen öyle istiyorsan öyle olsun.” Demekle yetinmişti. Serhat’ın sakin olmasının sebebinin bu olduğunu biliyordu. Serhat ne yaşarsa yaşasın sanki hiç yaşanmamış gibi davranıyordu. Sanki olay hiç olmamış gibi düşünüyordu.

Serhat çikolataları paketlerinden açarken, Özlem’in hüzünlendiğini anladığı an elindeki çikolatayı sevgilisinin ağzına doğru uzattı.

“Kız ye şunu da biraz gülümse! Görende kocasını hapse atılar sanacak.” Derken kendi kendine alay etmeye başlamıştı.

Özlem, kendisine uzatılan çikolatayı alıp yerken kıkırdamadan edememişti.

“Hadi çalışalım yoksa senle birlikte bende dersten kalacağım!”

Serhat sevgilisini mutlu etmeyi başardığında hemen masanın üstündeki kalemlerden birini alıp kitaplardan biri açmıştı. Gördüğü harfler ve sayıları görünce yüzünü buruşturmuştu. Özlem sevgilisinin boka bakıyormuş gibi olan tipini görünce kolunu sertçe cimciklemesiyle Serhat hemen ciyaklamıştı.

“Özlem ya! Bir babam iki sen!” derken kolunu kendine çekmiş ufalıyordu.

Özlem gülerken, “Kemal amca Allah bilir ne yaptı?” diye sorarken kendisi de kitapları açmış konuları çıkarmıştı. Defterini de açarken Serhat dudaklarını büzüp.

“Yanaklarımı ısırdı ya! Sanki çocuğum. Babamı görecektin bir bana öyle bir bakıyordu ki en son böyle baktığında Annemi gömüyorlardı.”

Özlem burukça tebessüm etmişti. Serhat’ın yanına gidememişti. Kemal amcasının da kötü durumda olduğunu anlamıştı. Kemal amcanın tek bir ailesi vardı o da Serhat’ı, Serhat’a bir şey olduğu an Kemal amca dayanamazdı. Karısının kaybından sonra bütün cemiyette küsmüştü adam. Serhat’a bir şey olsaydı kendini kapatırdı.

“Her neyse, hak etin sen. Hasta olduğunu söyleyecektin salak!” diyerek sorulara bakmaya başlamıştı.

Özlem’in dedikleriyle Serhat kocaman sırıtıp. “Ama bu salak senin.”

“Maalesef.”

Dedikten sonra, Serhat’ın başına hafifçe vurmuştu. Serhat sevgilisine tatlı tatlı bakıp.

“Hadi gardiyanım bana ders çalıştır.”

Özlem sevgilisinin şebekliklerine içten içe kahkaha atarken, sorulara dönüp nasıl çözmesi gerektiğini anlatıyordu. Serhat’a konuyu anlatmaya çalışırsa elinin ayağının rahat durmayacağını bildiğinden direk sınavda çıkabilecek olan soruları nasıl çözmesi gerektiğini anlatıyordu.

Onuncu soruyu da tam çözecekken çalan zille, Serhat kurtarıcısının geldiğini düşünerek hızla ayağa kalkmıştı.

“Babacım geldi!” diyerek mutfaktan çıkmasıyla Özlem gülmeden edememişti.

“Babam ona baba dediğini duysa seni öldürür!” derken, Serhat’ın önüne geçmiş kapıyı kendisi açtığında gördüğü genç adamla kaşları havalanmıştı. Serhat’a kapıya ulaştığında siyah takım giymiş bir genç adam görünce şaşırmıştı.

“Tanıyor musun balım?”

Serhat’ın sesiyle, Özlem tam konuşacakken, Baran karşısındaki genç kızın arkasında duran genç çocuğa gitmişti. Çocuğu ilk defa canlı görüyordu. Su yeşili gözleri bir an tanıdık gelmişti, hata simasındaki duruş bile ama öfkesi aklını ele geçirdiğinden bunu düşünmeye tenezzül bile etmemişti. Belindeki gümüş silahını eline alıp Serhat’a doğru tutuğunda, Serhat şokla bakarken, Özlem’in ağzından çığlık kaçmıştı.

“Kimsiniz siz?” Özlem Serhat’a silah uzatan adama soru sorarken, Serhat’ı arkasına almaya çalışıyordu.

Serhat ise donmuştu. Dün geceden beri yaşadıklarının şoku ve bir anda kendisine doğrultulan silahla donmuştu. Gözleri şokla bakmaktan başka bir şey yapamıyordu.

Baran evin içine adım attığında, Özlem korkuyla gerilemişti. Serhat ise Özlem’i takip ediyordu.

“Bacım çekil! Benim seninle işim yok.” Baran’ın sert sesi Özlem’in yutkunmasına sebep olmuştu.

Serhat ise korkuyla Baran’ın ela gözlerine bakıyordu. Baran’ın gözlerinin kime benzediğini çoktan anlamıştı Serhat. Ölen kızın gözleri de aynı tondu. Aynısıydı. Ölen kızın gözlerine akşam o kadar çok bakmıştı ki, kafasına kazımıştı.

“Özlem çekil.” Serhat’ın fısıltısıyla, Özlem şokla sevgilisine döndü.

“Serhat ne saçmalıyorsun sen! Manyak lan bu adam!” diye bağırırken, Özlem Baran’a dönmüştü.

Baran kendisine bağıran kızla yüzünü buruşturmuştu. Ablası bile bu kadar bağırmazdı. Kızın tiz sesi kulaklarını sağır etmişti.

“Çekil dedim kızım. Manyak kim göreceksin sen şimdi!” derken boştaki eliyle Özlem’i kenara çekmeye çalıştığında, Serhat şokta bile olsa hızla Özlem’e dokunmaya çalışan kola vurdu.

“Dokunma kıza!”

Baran genç çocuğun konuşmasıyla sırıtmıştı.

“Sonunda konuştun pezevenk! Kardeşimi öldürdüğün gibi seni de öldüreceğim.”

Baran’ın sözleriyle Serhat’ın ağzı açık kalırken, Özlem Baran’ın silah tutan elini tutup silahı indirmeye çalışırken, Serhat’a sevgilisini korumak için Baran’ın boştaki elini tutuyordu.

“Kız kardeşini Serhat öldürmedi!” Özlem bağırırken, Baran silahı tutan elini daha sıkı tutarken,

“Bırakın lan beni! Kızım bıraksana şu silahı!” diye bağırırken, Serhat’a sevgilisinin silahı tutuğunu duyunca bir an donmuştu.

“Özlem sen ne yapıyorsun?”

Serhat’ın bağırışıyla Özlem daha panik yapmıştı. Baran’la birlikte tutukları silah bir ileri bir geri giderken, Baran korkuyla bakıyordu.

“Patlayacak şimdi ulan bırak şunu!”

Baran’ın bağırışı, Serhat’ı daha çok harekete geçirirken, Özlem’i çekmeye çalışırken, Özlem ise Baran’ın elindeki silahı daha çok tutarken.

“Bırak Serhat beni! Öldürecek bu seni!” diye bağırırken, Serhat konuşamıyordu.

Baran silahı kendine çekerken, Özlem’in eli de silahın tetiğine gitmişti.

Koca evde duyulan iki patlamayla, mahalleye yeni gelen siyah Cadillac’ın içindeki adam şokla silah sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu.

Cadillac’tan inen Erhan Bey sevinçli haberi vermek için hemen yalıya gitmek istemişti, Irmak Hanım’ın sevgilisi her şeyi itiraf etmişti. Serhat Bey tamamen suçsuzdu. Küçücük bir şüphe dahi kalmamıştı. Bunu söylemek için yola çıkmıştı ama Kemal Bey’in aramasıyla, Serhat Bey’in evden kaçtığını öğrenmiş olmuştu. Serhat Bey’in evden çıkınca nereye gideceğini bütün Taş çalışanları bildiğinden yerini bulmak zor olmamıştı ama Özlem hanımın mahallesine girer girmez duyduğu silah sesleriyle acı bir fren yapmıştı.

Arabadan hızla inerken gözleri etrafı kolaçan ediyordu. Belindeki silahı çıkarırken, müstakil ev sahipleri de dışarı çıkmıştı. Herkes bu silah seslerin nereden geldiğini birbirlerine sorarken. Erhan Bey ise Özlem Hanım’ın evinin önündeki siyah arabayı ve kapısının açık olduğunu görünce gözleri büyümüştü.

Erhan Bey evin bahçe kapısından içeri girerken evdeki sessizliğin hayra alamet olmadığını biliyordu. Bahçedeki üzüm ağaçları ve gül sarmaşıklarına bakmadan edememişti. Bu güzel evin içinde bir silah patlamıştı.

Erhan Bey daha içeri girmeden içerden kopan kadın çığlığıyla Erhan Bey gözlerini sımsıkı kapatmıştı.

“SERHAT!”

Erhan Bey gözlerini hızla açıp içeri girdiğinde, köşede şokla bakan Baran Çelebioğlu’nu görmüştü. Yerde ise oturan elinde silah tutan Özlem Hanım’ı görünce bir adım daha atmıştı ki, yerde sırt üstü yatan patronun çocuğunu, kendi elinde büyüttüğü çocuğu görmüştü.

Serhat’ın gözleri kapalıydı. Göğsünde iki kurşun yarası vardı.

Baran’ın gözleri gelen yaşlı adamı görünce yutkunmadan edememişti. Erhan Bey cebinden telefonunu çıkarırken hızla, Özlem Hanımı itip, ceketini çıkarmıştı. Serhat Bey’in göğsüne ceketiyle tampon yaparken, diğer elindeki telefonla da 112’yi aramıştı.

“Biri vuruldu! İki kurşun yarası var!” Erhan Bey’in sesini duyan Özlem’in dolmuş gözleri Serhat’a bakmak yerine Erhan Bey’in kırışmış yüzüne bakmıştı.

Erhan Bey soğuk bir şekilde evin adresini verirken, Serhat’ın durumunu da anlatıyordu. Serhat gözlerini dahi açmıyordu ama Erhan ceketinin altında bile hızla atan kalbi hissedebiliyordu. Serhat çok kan kaybediyordu. Simsiyah ceket şimdiden ıslanmış, Erhan Bey’in hafif kırışık eline kırmızıyı boyamaya başlamıştı.

“Kurşunlardan birinin deldiğini göremiyorum… Hareket dahi ettiremiyorum hanımefendi!” Erhan Bey telefondaki kadınla tartışırken, Özlem korkuyla elindeki silaha bakıyordu.

Baran Çelebioğlu ise Erhan Bey’in tartışmasını duyunca, hızla evden kaçmıştı.

Baran çocuğu öldüreceğine yemine etmiş ve gelmişti ama olayların böyle gelişeceğini hiç düşünmemişti. Baran hızla arabasına bindiği gibi mahalleyi terk ederken, mahalleyi ambulans ve polis sirenleri doldurmaya başlamıştı.

Eve giren sağlık çalışanları Serhat’ı Erhan Bey’in elinden alırken, hemen kablolara bağlamaya başlamışlardı. Serhat’ın bedenini sedyeye bindirdikten sonra hızla evden çıkarken, içeri giren polislerin gözleri evin içini tararken, Erhan Bey Özlem Hanım’a bir kez bile bakmadan Ambulansa binmek için evden çıkmıştı.

Özlem ise elindeki silahla polisleri karşıladığında, Polisler, genç kıza kelepçe takmak yerine.

“Kızım silahı ver.” Diyen polisle, Özlem yavaşça silahı vermişti. Polis, kanıt torbasına silahı koyarken arkadaşlarına Özlem’i tutuklamalarını emretmişti.

Serhat ambulans arabasıyla hastaneye giderken, Özlem ise polislerle birlikte karakola doğru gidiyordu.

Özlem’in donmuş bedeninde tek tepki vardı. Sessizce ağlıyordu. Serhat’ı kendisi vurmuştu. Sevgilisini kendisi vurmuştu.

Ambulansta ise daha büyük bir karmaşa vardı.

“Tansiyon 180’e 32!”

“Nabız 153!”

Erhan Bey duyduklarıyla korkuyla sedyede uzanan çocuğa baktı. Çocuğun babasına ne diyecekti? Yirmi dört saate Taş ailesinin hayatları başlarına yıkılmıştı.

Erhan Bey elinde tutuğu telefonla hemen patronunu aramak için harekete geçerken eline bulaşan kanı gördüğünde, kanlı elini yumruk yapmıştı.

Kemal Bey’i aradığında, hemen açmıştı.

“Buldun mu eşek sıpasını Erhan?” diye soran ses kızgındı.

Erhan Bey’in yüzü buruşurken, sağlık çalışanların konuşmalarını Kemal Bey duymuştu bile.

“Erhan neredesiniz siz? Hastanede misiniz?” diye sorarken ki sesindeki paniği duyduğunda Erhan Bey yutkunup.

“Kemal Bey, Serhat vuruldu. Ümraniye’deki hastaneye gidiyoruz.”

Erhan Bey sonunda söyleyebildiğinde, karşı taraftan ses gelmemişti. Erhan Bey telefonu kulağından çekip ekrana baktığında kapatıldığını görünce içi daha çok sıkılmıştı. Gözleri panikle, Serhat Bey’in soluklaşmış bedenine giderken fısıldamadan edememişti.

“Allah’ım şu çocuğu bize bağışla!”



 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHPO - 51. BÖLÜM: 2. Sezon - 2. Bölüm:

Hayırsız Evlat - 16. Bölüm: Kill Me! -1

Hayırsız Evlat - 15. BÖLÜM: Tavşan Deliği!