Kan Davası - 3. BÖLÜM
Hırsız mı, Kleptomani mi?
"Güven,
aşkın en tatlı kanıtıdır."
Aline ve Valcour: Felsefi Roman
- Marquis de Sade
“Sakinleştirici
aldı, Kemal.” Gökhan Bey arkadaşına bakarken iç çekiyordu. Arka kapıyı koruyan
iki polis vardı. Serhat bayıldıktan sonra hastaneye getirmişlerdi. Polisler
Serhat’ın kaçma ihtimali yüzünden takip etmişlerdi.
Kemal Bey
ise yıkılmıştı. Oğlu panikatak geçirmişti. Onun mutluluk abidesi oğlu panikatak
geçirmişti.
“Gökhan,
bir şey yap. İmkânsız bu tamam mı? Serhat’ın birini öldürme ihtimali yok.
Kurtar çocuğumu!” Kemal Bey yalvaracaktı resmen. Onun evladından başkası
kalmamıştı. Onun ailesi, oğluyken, oğlunun da ailesi de babasıydı.
Gökhan Bey
arkadaşına sıkıcı sarılırken dolmuş gözlerini sımsıkı kapatmıştı.
“Deli
raporu aldırmayacaklar bize Kemal.” Kısık sesiyle dedikleriyle, Kemal Bey
donmuştu.
Kemal Bey
sessizce ağalarken, arkadaşının ne demek istediğini anlamıştı. Oğlu hapse
girecekti. Kurtuluş yolları yoktu. Tek kurtuluş yolları gerçek katili
bulmalarıydı ama onu da bulamayacaklarını biliyorlardı. Ne bir kamera kaydı ne
bir iz vardı. Katil hayalet olmuştu.
“Rusça
öğrenmeye başlasın.”
Kemal Bey,
arkadaşının dediğinin anlamını anlayınca yutkundu. Oğlu bundan sonra kaçak
olacaktı. Oğlu ölmeden mezar yaptırmak zorunda kalacaktı.
“Gökhan,
sen beni öldürmeden gömüyorsun.”
Gökhan Bey
arkadaşının sözüyle burukça gülümsedi. “Hiç değilse dışarda olacak.”
Kemal Bey
başını sallarken, arkadaşının sarılışından ayrılmıştı.
“Ölen
kadın kim? Nereli? Erhan halledecekti.”
Kemal
Bey’in sorusuyla, Gökhan Bey tam konuşacakken, Begüm hemen atlamıştı.
“Irmak
Çelebioğlu, Kemal amca. Genç kız kadın değil. Ailesi Mardin’in en büyük
aşiretlerinden birisiymiş. Bu olayın bu kadar çok olay olmasının sebebi ailesi.
Ailesinin göz bebeği diyorlarmış Instagram’dan baktığıma göre. Üniversite
okuyormuş burada, Koç’ta endüstri mühendisliği.”
Gökhan
Bey, Begüm’e şokla bakarken, Begüm omuzunu silkerken çantası düşmesin diye
hemen tutmuştu. Kemal Bey, oğlunun her zaman kavga ettiği kıza bakmadan
edememişti.
Begüm
Farsan, babası İtalyan ayakkabı şirketinin ortağıydı. Kızını da kendisi gibi
bir moda tasarımcı yaptırmaya çalışmıştı ama kızı ayrı bir kafadaydı. Okula
bile zorla gittiğini Serhat’tan biliyordu.
“Kaç
yaşındaymış?” Kemal Bey, bu kızın bu bilgileri nereden aldığını asla
sormayacaktı. Oğlunun dediği gibi Begüm ayaklı gazeteydi. Kimsenin bilemeyeceği
şeyi bile bir saate sana çıkarıp sunabilirdi.
Begüm bu
sefer susmuştu. Kızın tam yaşını öğrenememişti. On dokuz ila yirmi bir olduğunu
düşünüyordu.
“Yirmi iki
yaşındaymış. Aşiretin ikinci kızıymış. Bir de evli ablası var. Dokuz
kardeşlermiş.”
Arkadaşının
sözleriyle Kemal Bey yumruğu duvara geçirmişti.
“Hapiste
oğlumu öldürürler Gökhan!”
Kemal
Bey’in bağırışıyla uzaktaki polisler hemen onlara dönmüştü ama Gökhan Bey bir
baş hareketiyle polislere sorun olmadığını söyleyerek arkadaşına dönmüştü.
“Koruyacağız
Kemal. Koruyacağım tamam mı.” Derken yemin eder gibi konuşuyordu ama Begüm
şokla Kemal amcasına bakıyordu.
“Kemal
amca, Serhat’ı içeri atamazlar ki, o kadını öldürmedi. O, o apartmana sadece…”
Begüm kıracağı potu bildiğinden susmuştu ama Kemal Bey genç kızın
söylediklerini çok rahat bir şekilde duymuştu.
“Ne için
gitti Begüm? Sen biliyorsun değil mi?” diye sorarken gözleri umutla kıza
bakıyordu.
Begüm
durumun ciddiyetini bildiğinden Serhat’a verdiği sözü, elini arkasına koyup
parmaklarını çaprazlayarak bozmuştu.
“Serhat,
Ahmet hocanın evine gidecekti. Fizik sorularını çalıp bize getirecekti Kemal
amca. Eğer böyle bir şeye bulaşacağını bilseydim yemin ederim atmazdım ben bu
fikri ortaya.” Begüm ağlarken, Kemal Bey
ile Gökhan Bey duyduklarını sindirmeye çalışıyordu.
“Durum
buydu yani?” Gökhan Bey’in fısıltısını hepsi duymuştu.
Begüm
başını sallarken. “Buydu… Sabah bize soruları getirecekti. Bir kez yapmıştı
yine yapar diye düşünmüştüm.”
Begüm’ün
her sözüyle Kemal Bey’in aklına darbe alıyordu. Oğlu ne zamandan beri
hırsızlığa başlamıştı.
“Bunu
kanıtlayamayız ki!” Gökhan Bey söylenirken, Begüm cebinden telefonunu çıkarıp.
“Kanıtlayabiliriz.
Kadının ölüm saatiyle Serhat’ın oraya gidiş saati bir değil. Duydum yani tweet
atmışlar, kadının saat on ile dokuzda öldüğünü düşünüyorlar. Serhat mahalleye
on bir den önce gitmedi.” Derken telefonundan WhatsApp’ı açıp, ‘Aşık Hırsız’ kişisine
tıklayarak Gökhan’a vermişti.
Kemal Bey
duyduklarıyla derin bir nefes alıp Begüm’e koşarak sarılmıştı. Gökhan Bey ise
kızın telefonunu alıp mesajları ve saatlere bakıyordu. Serhat’ın sürekli attığı
konumlara kaşlarını çatarak bakmıştı.
Begüm
kendisine sarılan Kemal amcasının sırtına kollarını dolarken, Kemal Bey
ağlarken.
“Çok
teşekkür ederim.”
“Çok
teşekkür ederim, kızım.” Kemal Bey’in bir günde yaşadığı acının tek bir sözle
dağılmasıyla umutla bakmaya başlamıştı.
Oğlu
kurtulabilirdi.
Gökhan
Bey, Begüm’e bakıp.
“Begüm,
Serhat neden gün içerisinde her zaman konum atıyor?” Merakla sorduğu soruyla,
Kemal Bey genç kızdan ayrılmıştı.
Begüm her
şeyin artık koptuğunu anlayarak. “Serhat’ın huyu var… Çalıyor. Ama hiç farkında
olmuyor genelde. Yalının çatı katında saklıyor çaldıklarını. Çaldığı şeylerin
önemli olup olmadığını bilmediği için böyle bir şey yapıyor. Ben de konumları
hiç silmiyorum ki, Serhat çaldığı şeyi ya geri vermesi için ya da parasını
vermesi için duruyor… Yemin ederim eğer gece haberim olsaydı hemen gelirdim.
Sabah o kadar büyük şoka girdim ki Kemal amca. Ben sınıftakileri toplayıp tanık
olarak gelmeyi planlamıştım ama salaklar bir şeyi araştırmadan atlamayı
sevdiklerinden gelmediler!” Begüm sona doğru kızgın bir şekilde konuşmuştu.
Kemal Bey
sırtını duvara yaslarken gülümsüyordu. Sabahtan beri olan korkusu bir anda
gitmişti.
“Oğlum kleptomani
hastası ha!”
Gülerek
söylediği şeylere Gökhan Bey’de tebessüm etmişti.
“Bu
telefondaki mesajlar Serhat’ı kurtaracak. Hem mesajlara göre bisikletiyle
gitmiş. Kim bir insanı öldürmek için bisikletiyle gider ki?” diye sorarken
rahatça gülümsüyordu.
“Benim
acilen savcının yanına gitmem lazım. Begüm kızım sende gel.” Demesiyle Begüm
başını sallarken hemen Gökhan Bey’in peşine düşmüştü.
Kemal Bey
gelen kıza gerçek bir teşekkür etmesi gerektiğini biliyordu. Oğlunun
hastalığını yeni öğreniyordu ve bu hastalığı oğlunu kurtarabilirdi.
“Allah’ım
koç keseceğim. Oğlum bu dertler kurtulsun yemin ederim koca bir mahalleye koç
keseceğim.”
* *
Serhat
uyanmaya başlamıştı. Aklı bulanıktı. En son tam olarak ne olduğunu tam
hatırlamıyordu.
“Hasta
uyanmaya başladı savcım. Ama hemen sorguya almamanız önemli. Doğru düzgün
düşünebileceğinden emin değilim.” Diyen seslerle yeşil gözlerini açmıştı.
Doktor
Serhat’ın uyandığını anlar anlamaz hemen yanına gelmişti.
“Serhat
kendini nasıl hissediyorsun?” diye soran doktorla Serhat yeşil gözlerini
doktorun kahverengilerine dikmişti.
“İ-İhi!”
Öksürmesiyle, hemşirenin biri hemen plastik bardaktaki suyu Serhat’a uzatmıştı,
Doktor Serhat’ın ensesinden hafifçe kalkmasını sağlarken, Serhat rahatça
kendisine uzatılan sudan birkaç yudum içtikten sonra boğazının kuruluğunu anca
giderebilmişti.
“Neredeyim
ben?” diye sorgularken aklı en son ne yaptığını düşünüyordu ki, hatırladığı
şeyle ağzı açık kalmıştı.
“Kadın!
Kadın ölü!” Diye feryat etmesiyle doktor hemen Serhat’ın omuzlarından tutarken,
Serhat’ta kolunu çekmeye çalıştığında, bileğinin hareket etmediğini görünce
hızla gözleri bileğindeki kelepçelere takılmıştı.
İşte o
zaman her şeyi hatırlamıştı. Tutuklanmıştı. Kadını öldürmekten tutuklanmıştı.
Ama o öldürmemişti ki. Gözleri dolarken, doktor iç çekip, hemşiresinin elindeki
sakinleştiriciyi görünce başını iki yana sallamıştı. Doktor genç adamın kendine
geldiğini gözlerinden anlamıştı.
“Serhat,
yedi saattir uyuyorsun. Savcı bey bu sefer seni sorgulamak için buraya geldi.
Konuşabiliyorsun değil mi?” diye sormasıyla, Serhat doktora bakıp başını
salladı.
“Evet.”
Sesi kısıktı ama duyulmuştu. Köşede duran savcı şimdi ortaya çıkmaya hazırdı.
Savcı tam içeri girerken yardımcısına işaret vermişti. Yardımcısı elindeki
tripod ve kamerayla gelirken, diğer yardımcısı elindeki laptopuyla içeri
girmişti. Diğeri kamerayı ayarlarken, öteki ise laptopu açıp Serhat’ın
ifadesini yazmak için hemen bir Word dosyası açmıştı.
Savcı Bey
Serhat’ın yanına sandalye çekerken doktor ve hemşire dışarı çıkmışlardı. Doktor
çıkar çıkmaz içeri Gökhan Bey girmişti.
Gökhan Bey
saat dörtten beri hiç uyumamıştı. Serhat’ı kurtarabilmek için son yirmi dört
saatlerini harcamışlardı.
“Avukatınızda
geldiğine göre, ifadenize başlayabiliriz.” Diyen Savcı Bey’le, Serhat başını
sallarken yatağı biraz daha oturur hale getirmişti. Bileğindeki kelepçeler
rahatsız ediyordu ama bu ifadenin önemli olduğunu biliyordu.
“Serhat
Taş, 27 Mayıs akşamı neredeydiniz?”
Savcının
sorusuyla, Serhat avukatı olan Gökhan amcasına bir kez bile bakmaya gerek
duymayarak.
“Sarıyer’de
sahilindeydik. Babamla balık ekmek yedik. Daha sonra evimize gittik. Tanık
olarak, sahildeki balıkçıya, her gece çay satan çocuğa da sorabilirsiniz tanık
çoktu… Daha sonra eve şoförümüzle gittik. Ben araba kullanamıyordum da babamda
tercih etmez. Neyse, eve gittikten sonra birkaç saat oturduk. Ben yarın olacak
Fizik sınavı için soruları çalmak için Ahmet hocanın evine gitmek için akşamı
bekledim. Bisikletimle gidecektim. Saat on buçuk gibi çıkmıştım ki, bizim evin
kameralarına da bakabilirsiniz. Hata yandaki yalıların kameraları da bizim evin
girişi gözüküyor.”
Hastane
odasında Serhat’ın sesiyle, bilgisayarın klavye sesinden başka bir ses
çıkmıyordu.
Serhat
derin bir nefes alıp. “Ahmet hocanın evi uzak hiç değilse iki saat kadar falan
uzaktı. Bisikletle gittiğimde, on ikiyi geçiyor olması gerekiyor… Ahmet hocanın
evlerinin ışıklarını kapatmasını bekledim. Aslında bütün apartmanın uyumasını
bekledim.” Derken yanındaki avukatı olan Gökhan amcasından utanıyordu.
Hırsızlık yapıyordu.
Savcı tek
kaşını kaldırıp. “Ama tek bir ışı yanıyordu değil mi?” diye sormasıyla, Serhat
başını sallayıp.
“Evet, ben
ilk apartmanı izlemeye başladığımda yanıyordu. Ben de hırsız içeri girmesin
diye ışıkları açık bırakıp evden giden birisi diye düşünmüştüm.” Demesiyle,
Savcı burukça gülümsedi.
Serhat’ın
dudakları titrerken hala o cesedi hatırlıyordu. “Saat iki buçuk gibi apartmana
girdim. Asansöre binmedim. Asansörün sesiyle biri uyanır diye korkmuştum. Ahmet
hocanın evine ilk girişim değildi. İlk gittiğimde asansörün ne kadar sesli
olduğunu anlamıştım. Bende sensör ışıkları bile yanmasın diye çömelerek katları
çıkmaya başladığımda, o-o dairenin kapısı açıktı. Işığı da yanıyordu. Yemin
ederim ben hırsız falan girdi sandım sadece bir bakacaktım. Hata evin kapısını
tam kapatamadıklarını bile düşünmüştüm.” Demesiyle, Gökhan Bey elini Serhat’ın
koluna atıp sıktı.
Savcı
karşısındaki masum olduğu her halinden belli olan çocuğun dolu gözlerine baktı.
“Kadının
tam ölüm saati, senin mahalleye giriş saatinle uyuşmuyor. Kamera kayıtlarını
zorla olsa da bulduk. Mahallenin marketlerinden birinin kamerasına
yakalanmışsınız bir de arabalardan birinde kamera varmış. Katili tespit ettik,
Serhat Bey siz uyuyorken. Bir de arkadaşınızın getirdiği telefon mesajları ve
konum bilgileriyle suçsuz olduğunuz kanıtlandı ki, ölen maktulün sevgilisiyle
konuşmaları telefonunda bulundu. Sevgilisi bir haftadır genç kızı taciz
ediyormuş. Siz sadece başka bir suç işlemeye çalışırken büyük bir suçun şüpheli
konuma düştünüz… İfade bitmiştir. Kamerayı kapatın.”
Savcının
emiriyle, kameranın kaydı kapatılırken, diğer yardımcısı ifadeyi yazmayı
bitirip kaydetmişti.
Savcı
Bey’in gözleri genç oğlanın hala dolu dolu bakan yeşil gözlerine gitmişti.
“Katil
olmaya bilirsin ama suç işlemeye çalıştığını göz yummayacağımı bilmelisin.
Böyle bir durumdan kurtulmak çok zordur. Hele böyle kılı kırk yararak kanıt
bulunan suçtan kurtulmak çok zordur genç adam. Dua et avukatın dişli. Birkaç
saat daha verseydim Katili de bana getirecek gibiydi.” Derken gözleri eğlenerek
Gökhan Bey’e bakmıştı.
Serhat
duyduklarıyla içi sevinç dolmuştu. Suçsuzdu.
Savcı Bey
genç adamın gözlerindeki minnet duygusuyla sırıtıp. “Bugün bana çok yoğun bir
gün geçirtiniz genç adam. Size kesinlikle bir ceza vereceğim. Yaptığınız
hırsızlıklar küçük olsa da hırsızlıktır. Baban senin tedavi olacağınıza senin
adına söz verdi. Bende sana kamu işi vermeye düşünüyorum. Ne kadar şokta olursa
ol. Sorgu da bizi oyaladın. İlk konuşsaydın bu olaylar bu kadar büyümezdi.”
Savcının
sözleriyle Serhat oturduğu yerde küçülmüştü.
Gökhan Bey
Savcıya dönüp. “Bir duruşma falan olmayacak değil mi savcım?” diye sorarken
korkusu, kızlarını kaybeden aşiretle tanışmaktı. Bir anda koca aileye yeni bir
hedef vermişlerdi. Serhat’a bir şey yapmalarından korkuyordu.
Savcı Bey
başını iki tarafa sallarken. “Serhat suçsuz Avukat Bey. Bir duruşmaya
katılmasına gerek yok. Bundan sonra ellerine ve kollarına sahip çıkarsa bir
daha karşılaşmayız diye düşünüyorum. Bir de gözünüz üzerinde olsun. İçimden bir
ses bu çocuğun bela paratoneri olduğuna dair bir his var.” Demesiyle, Gökhan
Bey’de gülümseyerek.
“Sağ olun
savcım.” Derken elini uzatmıştı. Savcı Bey’de Gökhan Bey’le tokalaşıp.
“Bir daha
görüşmemek üzere.” Diyerek Savcı Beyle yardımcıları hastane odasından çıktığına
içeri bir polis memuru gelip, Serhat’ın bileğindeki kelepçelerini çıkarıp
odadan çıktığında, hastane odasında Serhat ve Gökhan Bey kalmıştı.
Serhat
dudaklarını dişlerken zorla gülümseyip. “Ne gündü değil mi Gökhan Amca?”
Gökhan Bey
yeğenin dedikleriyle ona öyle bir dönmüştü ki, Serhat’ın yüzündeki gülümseme
düşmüştü.
Gökhan Bey
yeğenin yakasından tutup içinde biriken korku ve öfkeyle bağırmadan
duramamıştı.
“NE
GÜN MÜ? ULAN SENİN YÜZÜNDEN SUÇ İŞLEYECEKTİK BİZ AZ KALSIN!”
Yorumlar
Yorum Gönder