Kan Davası - 19. BÖLÜM

 Zor Karar! 



"İnsanlara güvenmek demek, kendini azıcık öldürtmekle eş değerdir."

Gecenin Sonuna Yolculuk  -  Louis Ferdinand Celine


Kemal Bey bir haftadır yaptığı gibi bugün de oğluyla kahvaltısını yapmış daha sonra ise hastalarını kabul etmişti. Bir hafta önce gelen Aziz Çelebioğlu bir haftadır ortada yoktu ki, bu durum Kemal Bey’i ister istemez korkutuyordu.  

Kemal Bey son hastasını da gönderdikten sonra, gözlerini cama çevirmeden edememişti. Yandaki miras malı olan yalı sonunda satılmıştı. Önceki sahipleri sadece dizi çekimleri için yalıyı kiralayabiliyordu. Başka zamanda daha kullanmıyorlardı ki, yanında kendileri yaşadıkları için dizi çekimine de pek müsaade etmiyorlardı. Önemli hastaları girip çıkarken görünür diye. Kemal Bey kimin aldığını bilmiyordu ama sonunda büyük bir ailenin satın aldığını duymuştu.

Kemal Bey masanın başından kalkıp yavaşça cama doğru giderken, bahçe koltuklarında oturup, teyzesiyle konuşan oğlunu görünce gülümsemeden edememişti. Serhat azıcık bile Leman’a gönül koymamıştı ki, oğlunun bu durumu da canını sıkıyordu. Psikoloğuyla görüşmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Gözlerini camdan çekip masasının üstündeki telefonuna uzanıp alırken, hemen rehbere girip Serhat’ın şu an gittiği psikoloğun numarasını bulup aramaya basarak kulağına götürdü.

Telefon üçüncü çalışta açılınca, Kemal Bey aramasa mıydım düşüncesine çoktan kapılmıştı.

“Nejla Hanım, ben Kemal Taş. Serhat’ın babası.” Derken sesi istemsizce sert çıkmıştı. Karşıda nefes sesi gelmişti.

“Kemal Bey, kayıtlısınız zaten. Aramanız nedenini sorabilir miyim?” kadının sesi yorgun ama kibar çıkıyordu.

Kemal Bey’in boşta kalan eli masasında ritmik bir şekilde hareket etmeye başlamıştı.

“Ben, biliyorum. Daha yeni başladınız…hata iki defa seansınız oldu. Oğlum hakkında bilgi almak istemiştim.” Kemal Bey’in dedikleriyle karşı tarafta defter karıştırma sesleri gelmişti.

“Kemal Bey aslında bu konu da bende sizi arayacaktım ama yarın aramayı düşünüyordum… Çok üzgünüm Kemal Bey ama Serhat Bey’in danışmanlık bir durumu yok. Oğlunuzu daha profesyonel bir yardıma ihtiyacı var. Bunu yüz yüze konuşmak daha iyi olabilirdi ama aradığınıza göre söyleyebileceğimi düşünüyorum. Kemal Bey sizde Psikiyatristsiniz. Oğlunuzun durumunun ne olduğunun farkındasınız bence. Üzgünüm ama Serhat Bey’e bir çarem dokunmayacaktır.” Kadının dedikleriyle Kemal Bey’in masadaki eli yumruk olmuştu.

“Serhat bunu kabul etmez.” Diyebilmişti sadece. Oğlunu en iyisi kendisi biliyordu. Perez’e zamanında boşuna götürmemişti. Perez’in her seferinde dediği şeyde haklı olduğunu biliyordu ama oğlunu oraya bırakamazdı. Ufacık bir sorunda oğlunu tek başına bırakamazdı.

“Kemal Bey, biliyorum size göre bu çok fazla… Ama oğlunuzda anti sosyal kişilik bozukluğu olduğunu biliyorsunuz. Serhat Bey’in tek sorunu kleptomani değil. Önceki raporlarında yazdığı gibi. Üzgünüm ama oğlunuzu psikiyatr gözlemine aldırmak daha iyi olacaktır. Gerçekten çok üzgünüm. Serhat Bey’e siz söylersiniz daha fazla seansımızın olamayacağını. İyi günler.”

“İyi günler.”

Kemal Bey daha başka ne diyebileceğini bilememişti. Perez’in dedikleri kulağına dolmuştu.

“Kemal, çocuğu hastaneye yatırman lazım. Travma yaşadı bu çocuk!”

“Hemen yatışına izin vermen lazım. Gülüşü bile psikotik farkındasın işte her şeyin!”

“Bak arkadaşım eğer şimdi tedaviye başlatmazsan bunun sonucu daha kötü olacak. Bir gün kafası atar da bir şey yapmaya kalkarsa ne yapacaksın?”

“Bu durumu oğlundan saklayamazsın.”

Kemal Bey hala kulağında tutuğu telefonu yavaşça masaya koyarken çenesi kasılmıştı. Kimse onu anlamıyordu. Oğlunun hiçbir sorunu yoktu. Sadece ağlayamıyor, diğer gibi durumlara doğru düzgün tepki vermiyor diye oğluna psikopati etiketini çok kolay yapıştırabiliyorlardı. Oysa psikopatların empati yeteneği olmazdı. Serhat herkesle empati yapabilirdi. Yanılıyorlardı. Oğlu sağlıklıydı. Bazı şeyleri içine saklıyor diye oğluna psikopat dedirmeyecekti.

Kemal Bey masadan kalkarken gözleri dolmuştu. Hızla camdan dışarı baktığında, teyzesiyle gülen oğlunu görünce bir yaş gözünden düşmüştü. Oğlunu delilerin arasına koymayacaktı. Terapiden başka bir şey vermeyeceklerdi oğluna orada. Terapiyse burada da verebilirdi. Kendisi de verirdi. Oğlunu başkasının elinde heder etmeyecekti.

Hızla göz yaşlarını eliyle silerken, odasından çıkmıştı. Merdivenleri inerken kararından pişman bile değildi. Oğlunun ondan başkası kimsesi yoktu. Öz ailesi olabilirdi ama oğluna böyle bir ihaneti yapmayacaktı. Kendisi de çok iyi biliyordu. Hastaneye yatmak kötü bir şey değildi ama oğlunu tek başına o odaların birinde göreceğine ölmeyi yeğlerdi.

Kemal Bey aşağıya indiğinde, oğlunun ve baldızının yanına doğru yürümeye başladığında konuşmalarını çok rahat bir şekilde duyuyordu.

“…mankenle bastım işte. Göreceksin bir de seni çok seviyorum. Sadece ufak bir kaçamak demez mi? Bende kafasında parfüm şişesini kırıp evden çıktım.” Leman’ın söyledikleriyle, Serhat’tan gür bir kahkaha çıkmıştı.

“Ahahaha! Teyze senin erkeklerden çektiğini hiçbir kadın çekmemiştir.” Serhat gülüşlerin arasından söyledikleriyle, Leman’da gülmüştü.

“Harbiden ya! Evlenirim, kocam dolandırıcı çıkar. Nişanlım en yakın arkadaşımla benim aldığım arabayla kaçar. Sevgili yaparım boynuzlanırım. Serhat şu dünyada neden senin gibi bir erkek bulamıyorum ben ya!” Leman Hanım’ın sözleri sitemle çıkmıştı.

Serhat teyzesini kolunun altına alıp, “Kuzum, valla benim için çok büyük kalıyorsun. Yoksa yemin ederim alırdım seni kız nikahıma!” demesiyle, Kemal Bey’de gülerek yanlarına gelip tam karşılarındaki tekli koltuğa oturdu.

“Ensest ilişki sevdiğinizi bilmiyordum?” diye sormasıyla, Leman Hanım hemen eniştesine dönmüştü.

“Artık pek enseste girmiyor şimdi enişte. Serhat’la kan bağımız yok. Harbiden, evlensek mi biz senle kuzum? Hem ikimizde aynı kafadayız.” Derken Serhat’ın yanağından makas almayı da unutmamıştı.

Kemal Bey bu konun açılmasıyla morali daha fazla bozulurken, Serhat çapkın bir şekilde gülümseyip.

“Kız babam vermez sana beni. Ama bohçamı toplar kaçarım sana.” Serhat cilveli bir şekilde konuşurken, Leman Hanım’da gülüp Serhat’ın jöleli saçlarına elini daldırıp karıştırmaya çalıştığında, sertlik karşılaşınca yüzünü buruşturup hemen elini geri çekmişti.

“Jöle kutusunu mu boşaltın be saçına! Çimento gibi olmuş. Git yıka şu saçlarını!” derken koluna vurmayı da ihmal etmemişti.

Serhat hızla ayağa kalkıp teyzesine sahte bir kırgınlıkla bakıp. “Evlenmeden şiddet uygulayan Allah bilir evlensek neler yapar baba? Oğlun şiddet görüyor!” diyerek hızla babasının kucağına çıkmıştı. Kemal Bey bacaklarına oturan oğluyla şaşkınlıkla baktı.

“Eşek sıpası, sen kendini on yaşında mı sanıyorsun? Bacaklarımı kırdın eşek herif!” Kemal Bey’in çıkışıyla Serhat gülüp babasının boynuna kollarını dolarken,

“Fıstık gibi oğlan kucağına oturmuş şunun yaptığına bakın hele! Ne herifler istedi beni kucaklarında biliyor musun sen?” diye sorarken sesini de inceltmeyi unutmamıştı.

Kemal Bey oğlunun şakasını devam ettirmek isteyerek. “Yalnız ben sahipliyim. Beni diğer erkeklerle karıştıramazsın.”

Serhat babasının dedikleriyle, babasının yanağından öpüp kucağından kalkarken omuzlarını dikleştirerek.

“Tayland’a gideceğim ben. Orada, bendeki bu potansiyel güzelliği ve yakışıklılığı göreceklerine inanıyorum. Erhan amca bana oradan bir Tayland bileti lütfen!” Sonda öyle bir bağırmış ki, elinde tepsiyle onlara doğru gelen Erhan Bey yüzünü buruşturup.

“Hemen hallederim Serhat Bey.” Derken yanlarına gelip ortadaki cam sehpanın üstüne kahveleri bırakırken, ayaktaki Serhat’ın eline portakal suyunu da tutuşturmuş, Kemal Bey’e dönmüştü.

“Bavullarınızı hazırlatayım mı Kemal Bey?” Erhan Bey’in gerçekten soru sormasıyla Kemal Bey eline kahve fincanını alırken.

“Şu deliye ne bakıyorsun sen Erhan. Yine şamatasında eşek herif. Sabahta mutfaktakilerle oturmuş sabah kuşağı izliyordu! Ev yaramadı bu çocuğa.” Derken kahvesinden bir yudum alırken, Serhat’a elindeki portakal suyunun hepsini çoktan içmiş. Erhan Bey’in hala elinde tutuğu tepsinin üstüne koyup.

Erhan Bey, bir Kemal Bey’e bakıp bir de Serhat’a baktıktan sonra. “Kemal Bey, ama bence size bir tatilin iyi gidebileceğini düşünüyorum. Serhat Bey’de kafa dağıtmış olur.” Demesiyle, Kemal Bey’de düşünmeden edememişti. Oğlunu bu olayı öğrenmeden önce zaten İtalya’ya gönderecekti ama herkesin her şeyi öğrenmesinden sonra bu işi arkaya atmıştı. Öz ailesinin her an çıkıp Serhat’ın hayatına tamamen girecekleri günü öylece oturmuş kurbanlık kuzu gibi bekliyordu.

“Aslında Erhan çok haklı. Bir yere gidip kafayı dağıtabiliriz. Değil mi kuzum?”

Teyzesinin sorusuyla Serhat omuz silkip.

“Olabilir aslında. Geçen yaz eşek gibi ders çalışmıştım TYT konuları bitsin diye. Hiçbir yere gidemedim. Hazır boştayken kafamı dağıtabilirim.” Demesiyle, Kemal Bey’de düşünmeden edememişti.

“Nereye gidelim ki?” Kemal Bey’in sorusuyla, Leman hınzırca gülümsemişti.

“Monako!”

Leman’ın dedikleriyle, Kemal Bey’de gülümsemişti. En son oraya gittiğinde karısıyla gitmişti. Oğlu bile daha ortada yoktu. Leman’ın uslanmaz bir kumarbaz olduğunu hepsi biliyorlardı.

Serhat duyduklarıyla kocaman sırıtıp. “Bende oynarım ama!”

Kemal Bey gözlerini kapatırken gülmeden duramamıştı. “Bütün parayı gömeceksiniz ha!”

Leman omuz silkip yeğenine göz kırpmayı unutmamıştı. “Teyzen sana nasıl oynanacağını öğretir aslanım!”

Serhat duyduklarıyla kocaman sırıtıp. “Bu cahil öğrenci, sizin gibi usta kumarbazdan her şeyi öğrenmek istiyor. Size emanetim Sensei!”

“Eee, o zaman ne zaman gidiyoruz?” Leman’ın sorusuyla, Kemal Bey dudaklarını büzüp başını daha çok koltuğa gömüp.

“Bu akşam gidelim. Olmaz mı?” diye sorarken kendisinin de kafa dağıtmaya ihtiyacı olduğundan hemen gitmek istiyordu.

Serhat babasının dedikleriyle inanamayarak baktı. “Erhan amca çabuk bugünü takvimlere geç! Kemal Taş ilk defa plan yapmadan direk bir yere gidiyor.” Demesiyle, Kemal Bey yan tarafında duran kırlenti oğluna atıp.

“Şebek herif! Git yıkan hazırlan.” Demesiyle, Serhat gülerken koşarak eve kaçmıştı.

Kemal Bey iç çekip Erhan Bey’e dönüp. “Erhan, sen bize uçak ayarla, akşam gidelim. Hem de üstümüzdeki kara bulutlardan kurtuluruz.”

Erhan Bey başını sallayıp. “Emriniz olur Kemal Bey. Ben o zaman bavulları hazırlatıyorum.” Diyerek içeri girdiğinde, Leman tek kaşını kaldırıp eniştesine bakmaya başladı.

“Kaçıyorsun şu an. Hiç bana yok öyle bir şey deme enişte. Ben seni herkesten daha iyi tanırım. Serhat’ın öz ailesi mi sıkıntı çıkarıyor? Serhat’ta göre bir haftadır sesleri solukları çıkmıyormuş ama ben inanmadım. Serhat’ın peşini bırakmaz bu aile. Dökül bakalım.”

Kemal Bey baldızının dedikleriyle donmuştu. Baldızıyla oturmayı bu yüzden sevmiyordu işte. Leman ne kadar şansız bir insan ve kara kalpli birisi de olsa da insanın içini bilirdi. Karısından daha iyi tanırdı onu.

“Çelebioğlu ailesiyle alakası yok. Bir şey oldu ama bu değil sebebi.” Diyebildi sadece. Baldızına asla Serhat’ın durumunu açıklayamazdı. Hisseler için bunu kullanabileceğini biliyordu. Hele oğlunun iki ay önceki haberlerini bile tam sildirememişken bu durum ortaya çıkarsa, oğlunun işlemediği suçu bile bir şekilde yeniden ona çevirebilirlerdi.

“O zaman olay ne de kaçıyorsun?” diye sormadan edememişti Leman.

Kemal Bey kahvesinin telvesine bakarken, “Serhat duymasın ama borsaya girmiştim. Batırdım biraz o yüzden canım sıkkın.” Kemal Bey başka yalan düşünememişti açıkçası.

Leman Hanım göz devirip. “Ben de bir şey oldu sandım ya! Ne kadar batırdın ki bu kadar canını sıktı?”

Kemal Bey yalanına devam ettirip. “Boş ver ya. Biraz batırdım işte. Serhat öğrenirse dalga geçer biliyorsun.” Derken yavaşça oturduğu yerden kalkarken, Leman’da gülmüştü.

“Valla dalga geçilmeyecek gibi değil enişte. Sen bu işlere pek bulaşmazsın zaten.” Demesiyle, Kemal Bey’de omuz silkip.

“Kırk beş yaş sendromu.” Diyerek yanından ayrıldığında, Leman’da gülmüştü sadece.

Leman iç çekip bahçeye bakarken kahvesinin altını alıp fincanı kapatırken, kendi falına bakacaktı.

Kemal Bey ise içeri girmişti. Yatak odasına doğru yürüyordu. Merdivenleri çıkarken gözleri duvardaki tabaklarda kalmıştı. Karısının hazineleri. Karısı bunları ne çok severdi. Kemal Bey odasına çıkarken gözleri oğlunun olduğu yere doğru gitmişti. Kendi odası yerine oğlunun odasına adımladığında, kapısını yavaşça açtığında, banyonun kapısı açıktı. İçerden su sesleri geliyordu. Oğlunun duş aldığını anlayınca iç çekip odaya tamamen girmişti. Oğlunun odasına gerekmedikçe pek girmezdi Kemal Bey. Bu evde herkesin özel alanına saygısı fazlaydı.

Kemal Bey oğlunun odasındaki tekli koltuğa çökerken, camdan dışarı bakmadan edememişti. Denizin görüntü insanın içini ferahlatıyordu. Serhat bu odayı alacağım diye çocukken az ağlamamıştı. Serhat beş yaşına kadar onların arasında yatmıştı. Karısı oğlunu asla bırakamamıştı. Bu yüzden Kemal Bey oğlunun annesinin ölümüne ağlayamamasına şaşırmıştı ama asla dile getirmemişti.

Kemal Bey her zaman oğlunun farklılıklarının farkındaydı. Serhat dokuz aylıkken konuşmaya başlamıştı. Çocukken her şeyi sorgulayan bir hali vardı. Bağ evindeki, civcivleri uyutacağım diye elinde boğduğunu gördüklerinde ağlasalar mı gülseler mi bilememişti. Ama Serhat’a bunun kötü bir şey olduğunu söylediklerinde, serhat dört yaşında kazmıştı hepsinin mezarını. O zamanda ağlamamıştı ama gözlerinden belliydi ne kadar üzüldüğü. Serhat Bey derin bir nefes çekmeden edemedi. Oğlunu kendisi mi bu hale getirmişti bilmiyordu ama bu hale ne zaman geldiğini biliyordu. Serhat annesinin ölümüyle bu hale gelmemişti. Leman’ın kocasından dayak yediği gün bu hale gelmişti. Kemal Bey bile baldızının dayak yemesini kaldıramazken, Serhat ergenliğinin getirdiği gururla gururuna yedirmemişti. Erhan’a adama dövdürtmüştü. Saatlerce adamı dövdürmüş sonra da boşama protokolünü imzalatmıştı. Kemal Bey o zaman evde olsaydı Serhat’ın bunu yaşamasına izin vermezdi. Seminer için yurt dışına çıkmıştı. Bir hafta da her şey yaşanmış ve bitmişti. Eve geldiğinde, oğlu içki içmeye başlamıştı bile. Leman’ın elindeki bütün hisseleri satın aldığını öğrendiğinde ise bir şey diyememişti. Her şey bitmişti. Tatlı oğlu bir gece de alkolik bir insan olmuştu. Kendisi de dur diyememişti. Ağlayamıyor bari bu şekilde dışarı vursun diye düşünmüştü. Ama yanlış düşünmüştü. Serhat her şeyi o içtiği içkilerin şişelerine şişelemişti.

“Baba?” Serhat’ın şaşkınlıkla çıkan sesiyle, Kemal Bey hemen arkasını dönüp oğlunun yüzüne baktı.

Sıcak duş sayesinde bütün yüzü kızarmıştı. Saçlarından ise sular damlıyordu. Gözleri omuzuna gittiğinde, oğlunun ne kadar zayıfladığına bir kez daha şahit olmak canını yakmıştı. Serhat’ın omuzlarında her zaman kas kütlesi olurdu ama şimdi kemikten ibareti. Gözlerini kaburgaları belli olan göğüste gezdirirken gördüğü iki kurşun giriş iziyle çenesi kasılmıştı. Oğlunu deşmişlerdi. Her seferinde unutmak istiyordu bu gerçeği ama ortadaydı işte. Oğlu deşilmişti. Belinde düştü düşecek şekilde duran siyah havlu belirgin olan leğen kemikleri sayesinde duruyordu.

“Biraz yanına gelmek istedim.” Kemal Bey başka ne diyeceğini bilememişti. Serhat babasının dedikleriyle kocaman sırıtıp, giyinme odasına girmişti.

“Teyzem başını şişirdi değil mi? Bu kadının çenesi kime çekti acaba? Annem böyle değildi ya!”

Kemal Bey oğlunun sözleriyle gülmeden edememişti. “Annende çok konuşuyordu da o hep mantıklı şeyler dediğinden pek insana batmıyordu.”

Serhat altına gri eşofman üstüne de giydiği beyaz tişörtle içeri girerken saçlarını havluyla kurutuyordu.

“Bugün kararımı verdim. Teyzeme hissesini geri vereceğim.” Demesiyle, Kemal Bey oturduğu yerde dikleşmişti.

“Sebep?”

Serhat babasının karşısındaki tekli koltuğa otururken derin bir nefes almıştı.

“Baba, ortada büyük bir gerçek var. Teyzem bunu kamuoyuna duyurursa, başıma bela çıkarır. Bir de, ölen kızın aslında benim öz ablam olduğunu millet öğrenirse neler olabileceğini düşünüyorsun. Bütün kanlar peşime düşecek. Yaşadıklarımı acı bir hikâye olarak lanse edecekler. Biz bunları annem öldüğünde yaşadık. Bir daha yaşamak istemiyorum.” Serhat’ın kırgın bir şekilde dedikleriyle Kemal Bey donmuştu. Oğlu ilk defa bir şeyi istemediğini bu kadar açık bir şekilde dile getiriyordu.

“Tamam. Teyzene ver. Ama sende biliyorsun bu seferde annenin hisselerini isteyecek. Arsız olduğunu çok iyi biliyorsun oğlum.” Kemal Bey’in sözleriyle Serhat burukça gülümseyip.

“Üstümdeki bütün her şeyi sana devredeceğim, baba. Sen kocasısın. Asla alamaz. Annemin hisselerini yedirmem kusura bakma. Ama bende de kalamayacağını biliyorum.” Serhat’ın sözleriyle Kemal Bey gözlerini sımsıkı kapatmıştı.

Bu gerçek her şeylerini yıkmıştı. Serhat’ın okumasa bile bir şekilde şirket sayesinde geçinebileceğini biliyordu Kemal Bey ama artık o dalda kopmuştu. Kendi hastanesi vardı ama babasının yıllar önce koyduğu şart yüzünden asla hastanenin başına oğlunun geçemeyeceğini biliyordu. Mirasçı Tıp fakültesini bitirmiş ve uzmanlığını alması gerektiren koca bir şart vardı. Kendisi bile bu şartı ezip geçememişti. Oğlunun doktorlukta gözü olmadığını biliyordu. Yine hesapları ve hisseleri olurdu ama hiçbir şeyde yetkisinin olamayacağını biliyordu.

“Ne yapmayı planlıyorsun peki? Tıp okumak istemediğini biliyorum oğlum. Öylece boşa vermiş bir şekilde mi takılacaksın… Bakma bana öyle! Begüm söyledi. Gemi kaptanı olmak istiyordun. Ama artık ne kaptan olabilirsin ne de pilot. Ne olacaksın oğlum? Sakın yanlış anlama beni, istediğin kadar gezip tozabilirsin tek mirasçım sensin ama Allah korusun bana bir şey olursa, hastane yöneticileri seni kapının önünden geçirmeyeceklerini biliyorsun. Seni yasal varisim yapsam bile, Tıp okuman gerekecek. Ve ikimizde bunu biliyoruz ki sen ölsen dahi okumazsın. Ben hep annenin şirketine geçersin diye düşünmüştüm.” Kemal Bey’in dedikleriyle Serhat omuzlarını dikleştirmiş bakışlarını babasının koyu kahvelerine dikmişti.

“Bilmiyorum. Bilmiyorum baba. Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyorum. Bir hayalim vardı ama o da iki kurşuna heba oldu. Dediğin gibi Tıp okuyacak kafa da bende yok. Ben o kadar sıkıya gelebilecek bir insan değilim. Annemin şirketi ise, kaybedilmiş bir gelecek benim için. Ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. Aslında şöyle iki üç yıl ortalardan kaybolmak gibi şeyler istiyorum ama geleceğimi düşünemiyorum. O kadar büyük bir gerçek önüme atıldı ki ne yapabileceğimi dahi bilmiyorum. İlk defa sana bunu söylüyorum baba ama ben ortada kalmış gibi hissediyorum. Çelebioğlu ailesine haksızlık ettiğimin farkında olmak o kadar canımı sıkıyor ki, şu denizlerde boğulsam bile geçmeyecek bir sıkıntı bu. Şu an bile, Mardin’e gitmemek için kendimi zor tutuyorum. Ama sana da yapabileceğim haksızlık beni geri de tutuyor. Bir tarafımda acılı bir aile, bir tarafımda ise babam. Baba ben sanırım ilk defa ne yapacağım hakkında bir fikrim dahi yok!” Serhat’ın titreyen sesiyle söyledikleri Kemal Bey’in gözlerini doldurmuştu.

“Kırılırım. Senin bir başkasına baba demene çok kırılırım oğlum. Ama aynı zamanda içim ferahlar. Bu gerçeği öğrendiğimden beri, seni kaybedebileceğim gerçeği o kadar canımı yakmıştı ki. Hastanede sen canınla cebelleşirken ben senin başkasının yanına gidebileceğin gerçeğiyle o kadar darmaduman olmuştum ki. Hemen planlar yapmaya başlamıştım. Hiçbir zaman öğrenmemen için yurt dışına tamamen taşınmayı planlıyordum.

Serhat babasının sözleriyle yutkunmadan edememişti. Babasının sözleriyle babasının ne kadar bencil birisi olduğunu daha iyi anlamıştı.

Kemal Bey ise oğlunun perişan haline bakıp zorla tebessüm ettikten sonra yavaşça ayağa kalkarken. “Biz teyzenle Monako’ya gidiyoruz. Sen ise Mardin’e.” Demesiyle, Serhat şokla babasının yüzüne baktı ama Kemal Bey yüzüne zoraki bir gülümseme koymuştu.

“Baba…”

“Şşş… Adamlar on sekiz yıldır seni öldü sanıyorlardı oğlum. Ben evlat acısını ilk defa bu sene tattım. İstemiyorum ama önüne sette çekmeyeceğim. Çünkü, senin kalbini çok iyi biliyorum ben. Elinde sonunda dayanamayacak gideceksin ama korkum senin için geç olabileceği. Adam kızını da yeni toprağa verdi. İnsanın kalbi bunu kaldıramaz. Hiçbir şeye geç kalmadan git. Ben babama geç kaldım. Ama sen ailene geç kalma. Erhan’a söylerim ben. Orası daha sıcak olur. Ona göre ayarlasınlar kıyafetlerini.”

Kemal Bey son sözlerini söyledikten odadan çıkarken, oğlunun son sözlerini çok rahat bir şekilde duymuştu.

“Teşekkür ederim.”

Kemal Bey hızla aşağıya inerken gözleri Erhan Bey’i aramıştı.

Erhan’ı sonunda elinde bavullarla alt katan çıktığını görünce derin bir nefes alıp.

“Erhan, Serhat’ın biletini iptal et.” Demesiyle, Erhan Bey anlamayarak elindeki bavulu yavaşça yere koyarken kaşlarını çatmıştı.

“Serhat Bey kendini kötü mü hissediyor?” diye sormasıyla, Kemal Bey zorla tebessüm edip.

“Yok, iyi. Ne kadar iyi olabilirse.” Son kısmı fısıltıyla söylemişti ama Erhan Bey çoktan duymuştu.

“Mardin’e bilet al. Serhat Mardin’e gidecek en yakın bileti al lütfen. Her an fikrimden cayabilirim.” Derken gözlerini kaçırmadan duramamıştı.

Erhan Bey anladığı şeyle tebessüm edip. “Anladım. En yakın bileti alıyorum efendim. Bavulundan deniz şortlarını çıkarmalıyım sanırım.” Derken hızla mor valizi eline almıştı.

Kemal Bey ise hızla yukarı çıkmaya başlamıştı. Bu verdiği kararın sonucu onu deli etmişti. Ama oğlunu kaybetmemek için gerekli olanın bu olduğunu biliyordu. Serhat’ın önünde durursa oğlu kötü bir olayda hemen ondan kaçıp öz ailesine gidebilirdi. Kemal Bey bunu kaldıramazdı. Odasına girdiği gibi kapıyı kapatmıştı. Öfkeyle odasına bakarken elleri yumruk olmuştu.

Mecburdu.

Serhat’ı kaybetmemek için bu adıma mecburdu.

Kemal Bey sinirle odasındaki bibloyu duvara fırlatırken derin bir nefes almıştı. Kemal Bey buydu işte. Sinirlenince, kızınca, üzülünce ortalığı yıkan birisiydi. Öfke sorunları vardı. Oğlunun çocukken bir kez şahit olduğu Kemal Taş buydu. Herkesten sakladığı mülayimliği buraya kadar gidiyordu.

“Allah kahretsin!”





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHPO - 51. BÖLÜM: 2. Sezon - 2. Bölüm:

Hayırsız Evlat - 16. Bölüm: Kill Me! -1

Hayırsız Evlat - 15. BÖLÜM: Tavşan Deliği!