Kan Davası - 12. Bölüm
Kim?
"...belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla..."
Amok Koşucusu - Stefan Zweig
Serhat
hastanedeki yatakta uzanırken hemen yanında duran babasına gülümsemeden
edememişti. Uyanalı iki gün olmuştu ama babası daha onu yataktan dışarı dahi
çıkartmamıştı. Babasının yüzündeki çöküntünün sebebi olmak Serhat’ı üzmüştü.
Gözleri babasının gözlerinin kenarındaki kaz ayaklarında takılmadan edememişti.
Babası yavaş yavaş yaşını belli etmeye başlamıştı. Gözlerini babasından çekip
ellerine indirdiğinde, ellerinin üstündeki serum için takılan iğneleri görünce
yüzünü buruşturmadan edememişti. Hala inanamıyordu iki aydır uyuduğuna.
“Normalde
o düşük çenenle başımın etini yemen gerekmez miydi?” Kemal Bey şakayla sormuştu
ama başkası bunları söylerken gözlerinin içine bakarsa o ağır endişeyi
görebilirdi insan. Kemal Bey oğluna bir şey olacak diye o kadar çok korkmuştu
ki oğlunun bu sessizliği onu korkutuyordu.
Serhat
babasının sözleriyle yarım bir şekilde sırıtmadan edememişti.
“Hani
diyordum ya sana baba, şöyle uyusam da bütün yorgunluğum üstümden gitsin
derken, çok uyumakta adamı yoruyormuş. Çenem bile ağrıyor.”
Serhat
o kadar yorgun bir şekilde konuşmuştu ki, Kemal Bey oğlunun elini tutup
dudaklarına götürüp öperken.
“Tek
derdimiz yorgunluğun oğlum. Bir daha beni bu kadar korkutma.” Kemal Bey
ağlayacak durumda konuşmuştu. Oğlunun yanında karısını kaybettiğinde ağlamıştı
en son ondan sonra her zaman oğlu için gülümsemişti ama oğlunu teselli etmek
yerine oğlu onu teselli etmişti.
Serhat
babasının sesindeki titremeyi duyunca canı yanmıştı ama bu durumdan babasını
kurtarmak isteyerek şakaya vurmak istedi.
“Söz
veriyorum ki bir daha delinmeyeceğim.” Demesiyle Kemal Bey oğluna öyle bir
bakmıştı ki, Serhat kıkırdamaktan başka bir şey yapamamıştı.
“Hele
bir daha seni o halde görürsem… Yemin ederim sana Serhat babamın silahını elime
aldırırsın.” Derken Kemal Bey’in sesi keskindi.
Serhat
babasının sözüyle tek kaşını kaldırmıştı. “Ooo, babaannemin yerine oturacan ha!
Baba ama bir Taş asla elini kirletmez, hele onun için elini kirletecek adam
çoksa niye kirletsin ki!”
Kemal
Bey annesinin sözlerini oğlundan duyunca yüzünü buruşturmadan edememişti.
Annesi şu dünyada en tehlikeli insandan biriydi. Şu anki hallerinin sebebi de
annesinin durumuydu. Annesi resmen onlara kazığı atmıştı. Serhat’ın öğrenmemesi
için olayların üstünü kapatmak için iki ay resmen onu koşturtmuştu.
“Sen
onu bunu boş ver de oğlum. Terk edildin sanırım.” Derken sinsice sırıtmadan
edememişti. Oğlunun bu vurulma olayını travmatize etmesindense Özlem’in olayını
kafaya takmasını yeğlerdi.
Serhat
duyduklarıyla gözlerini büyütmüştü. Kemal Bey sonunda oğlundan farklı bir tepki
alabildiği için mutlu olmuştu. Oğlu uyandığından beri öylece gülümsüyor ve
sessizce takılıyordu.
“Ne?”
Serhat’ın
ağzından kaçan ufak sesteki korku bile Kemal Bey’i eğlendirmişti.
“Eee,
Koca Serhat Bey. Özlem Hanım sizden ayrıldı. Babası da senin yüzünü bir daha
görmek istemiyormuş. Hiii, oğlum öyle bakma bana ben bir şey yapmadım. Osman
Bey kızının başına gelenlerden seni sorumlu tutuyor ve Özlem’de senin bu
yaşadıklarını kaldıramayacağını düşünüyormuş. O yüzden terk edildin benim
güzel, yakışıklı ama yine de bir kız tarafından terk edilen oğlum.” Kemal Bey
eğlenerek konuşurken, Serhat yattığı yerde dünyasının başına yıkıldığını
anlayınca yutkunup.
“Baba,
Allah rızası için sen dost musun, düşman mı?” diye sormasıyla, Kemal Bey bıyık
altından gülümseyerek.
“İkisi
değilim, ben senin babanım.” Demesiyle, Serhat dudaklarını büzmüştü.
“Özlem
şimdi benimle ayrılmak mı istedi?” diye sormasıyla, Kemal Bey başını
sallamıştı.
Serhat
dudaklarını daha çok büzüp. “Aşkımız yalan mıydı şimdi?” diye sorarken sesi
kısık çıkmıştı.
Kemal
Bey oğlunun sözleriyle, oğluna sempatiyle bakıp. “Ergenlik aşklarının hepsinin
sonu acıyla bitiyor kuzum benim.” Demekten kendini alamamıştı. Oğlunun da bu
sıkıntılı ve fazla cıvık olan aşkının bitmesinin zamanın geldiğini düşünüyordu.
Serhat
babasının sözleriyle gözlerini kaçırmıştı. “Ama seviyorum ben…”
Kemal
Bey oturduğu yerden kalkıp oğlunun yatağının köşesine oturduktan sonra
kollarını oğluna dolarken, “Biliyorum aslanım ama bazen sevdiğin halde bırakman
gerekir.” Demesiyle, Serhat yutkunmuştu.
Kemal
Bey oğlunun bedenine sarılırken, saçlarına ufacık buseler konduruyordu. Oğlunun
pamuk gibi olan saçlarının arasından gelen yağmur kokusunu içine çekerken
gözleri dolmuştu. Az kalsın oğlunu kaybedecekti. Bir daha böyle bir olay
yaşamak istememişti.
Serhat
her şey gibi bu olayları da hiç yaşanmamış gibi arkaya atmaya çalışırken
gözleri dolmakla tehdit ediyordu. Ama çocukluğunda kendine dediği
ağlamayacaktı. Ağlasa da zırlasa da bu olanların geri dönüşü yoktu. Özlem’i
gerçekten çok seviyordu ve sevmeye de devam edeceğini biliyordu ama babasının
dediği doğruydu. Bazen ne kadar seversen sev bırakmak zorunda kalıyordun.
“İyi
ama değil mi?” diye sormasıyla, Kemal Bey oğlundan yavaşça ayrılıp o hafif
dolmuş su yeşil gözlerinin içine bakıp.
“İyi…
Hata sanırım istediği üniversiteyi de kazanabilecek bir puan almış.” Demesiyle,
Serhat kocaman sırıtmıştı.
“Başaracağını
biliyordum!” derken kendisi kazanmış gibi mutlu olmuştu. “Ankara’ya gidecek
desene, baba mezun olduğunda davet eder misin bizim hastanelerden birine?”
Serhat, Özlem’in çocukluğundan beri doktor olmak istediğini bildiğinden her
zaman bunu desteklemişti.
Kemal
Bey koca yürekli oğlunun sorusuyla başını sallayıp. “Yöneticilere söylerim. Ama
gelmek istemezse onun bileceği iş söz veremem.” Derken Kemal Bey ciddiydi.
Özlem’in bundan sonra gurur yapacağını çok iyi biliyordu.
“Altı
sene baba! Kim ne olur bilinmez ki?” derken Serhat umutluydu. Belki diyordu
içinden. Belki beni o zamana kadar unutmaz diye umuda kapılmıştı.
Kemal
Bey oğlunun saçlarını elleriyle dağıtıp. “Zamana bırakalım biz en iyisi.”
Derken yavaşça kalkmıştı.
“Begüm’le,
Enes dışarda dünden beri senle görüşmek istiyorlar. Ben gideyim de sen
arkadaşlarınla hasret gider.” Derken eğilip oğlunun alnından öperken, Serhat
babasına kocaman gülümsemişti.
Kemal
Bey odadan çıkarken karşısında suçlu bir şekilde bekleyen iki gence bakarken
içinden sabır çekip.
“Şok
cihazını güvenliğe bıraktın değil mi Begüm’cüm?” diye sorarken kızın dahada
duvarla bütünleşmeye çalıştığını görünce iç geçirmişti. Çalışan bir kalbe
elektrik şok verildiğini Begüm’de görüyordu. Kızın niyetinin iyi olduğunu
biliyordu ama az kalsın oğlunu öteki tarafa götürtecekti.
Begüm konuşamadan Enes konuşmuştu.
“Verdi
Kemal amca. Çantasına da baktım bütün tehlike olabilecek her şeyi güvenliğe
bıraktırdım.” Demesiyle, Kemal amca sırıtmadan edememişti. Bu ikisinin
arasındaki kıvılcımı tek kendisi mi gördüğünü düşünmeden edemiyordu.
“İyi.
Serhat’ın yanına girebilirsiniz ama fazla yormayın çocuğu.” Dedikten sonra
koridordan ayrılırken, Begüm öfkeyle Enes’e dönmüştü.
“Benim
de ağzım var biliyorsun değil mi?” diye sorarken sesindeki sitem Enes’i
güldürmüştü.
“Unutmak
ne mümkün canım!” derken Serhat’ın odasına girmek için kapıyı açıp içeri
girmişti. Begüm’de arkasından takip etmekle kalmıştı.
Serhat
odasına giren arkadaşlarına kıs kıs gülmeden edemiyordu. Begüm’ün deli olduğunu
biliyordu ama bu kadar delirdiğini ancak kendisini cimciklediğinde anlamıştı.
“Şu
halinize bakın lan! Biri babamdan azarı yemiş diğeri ise babasından azar
yiyecek!” Serhat arkadaşlarına eğlenerek konuşurken, Begüm yüzünü buruşturup
Serhat’ın yatağının kenarına otururken, Enes hiç umursamadan odadaki
buzdolabını açıp içindeki enerji içeceklerinden iki tane çıkarıp birini Begüm’e
verdikten sonra, yatağın yanındaki sandalyeye çökmüştü.
“Serhat
şu an babamı düşünmek dahi istemiyorum. Adam sınav sonuçlarımı gördüğünden beri
bana vatan haini diyor anasını satayım!” derken teneke kutunun ağzını açarken
odada yankılanan sesle Serhat sırıtmıştı.
“O
derece mi kötü?” diye sorarken gözleri arkadaşı için endişeliydi. Enes’in
babasının ne kadar otoriter olduğunu çok iyi biliyordu.
Enes
omuz silkip. “O kadar da kötü değil. Çorum geliyor neticede.” Demesiyle, Serhat
inanamayarak.
“O
kadar da kötü olamaz.” Derken sesi arkadaşının şakasının kötü olduğunu söyler
gibiydi.
Begüm
omuz silkip içeceğinden bir yudum içerken, “Barajı kaldırmasalardı geçemiyordu
bile.” Demesiyle Serhat elini ağzına götürüp.
“Sen
hala nasıl yaşayabiliyorsun?” diye sorarken gözleri endişeyle Enes’in bedeninde
dolanıyordu. Babasının asabiliğini biliyordu. Babası Enes’i babasının elinden
zamanında çok kurtarmıştı.
“Baban
sayesinde. Travma geçirdiğimi söyledi. Allah razı olsun valla Kemal amca gibi
adamı zor bulurum ben.” Derken sesindeki hayranlık Begüm’ü de Serhat’ı da
güldürmüştü.
Serhat
arkadaşının halini anlayıp Begüm’e döndü. “Sen ne yaptın cimcime?” diye
sorarken sesinde eğlence vardı. Begüm’ün gizli gizli bütün derslere çalıştığını
en iyi kendisi biliyordu. Kendisi yüzünden batırdığını öğrenirse üzülürdü.
Begüm
saçlarını geriye atıp. “Sence tatlım! Tabi ki de eşit ağırlıkta iki yüz doksan
sekizinci oldum!” demesiyle, Serhat mutlu olmuştu.
“O
zaman hayırlı olsun avukat hanım!” demesiyle, Begüm hızla Serhat’a sarılmıştı.
“Valla
hayırlı olsun ya! Öğrendiğimden beri sana sarılmayı bekledim!” derken sesindeki
endişeyle, Serhat burukça gülümseyip arkadaşının sırtına kollarına dolamak
istese de eline taktıkları serumlar yüzünden pek hareket ettiremiyordu.
“İşte
gerçek sinsi de böyle belli oluyor oğlum! Kız derece yaptı anasını satayım
bende T.C. kimlik numaramı sıralamaya yazmışlar sandım!” demesiyle, Serhat
kıkırdarken, Begüm Serhat’tan ayrılıp.
“Sen
karışma be! Ben çocukluğumdan beri çalışıyorum oğlum senin gibi, son üç ay kala
ben bir şeye para yatırmıştım buna çalışmama gerek var mı diye sormuyorum!”
demesiyle, Enes utanmıştı.
“Ne
bileyim kızım. Serhat’ta vermiştim ben parayı yatırsın diye. Ben Loto’da
oynayacağız sanıyordum! Hem bir sınav ücreti niye o kadar pahalı!” sitem
ederken içeceğinden içmeyi de unutmamıştı.
Enes’in
sözleriyle, Serhat daha çok gülerken Begüm’de sırıtmadan edememişti.
“Oğlum
üzülme lan! Sen yine sınava girdin benim gibi de olabilirdin. Vurularak mezuna
kaldım. İkimizde birlikte çalışırız.” Demesiyle, Enes yüzünü buruşturmuştu.
“Kalsın
kardeşim. Biz ikimiz birlikte olunca ders hariç her boku yiyoruz. Babam bir de
eve kız attığımı görürse bu sefer beni gebertir!” demesiyle, Serhat sadece
gülümsemişti.
Begüm
Serhat’ın dediklerini düşünürken hemen cebinden telefonunu çıkarmaya
başlamıştı.
“Senin
sonuçlarına hiç bakamadık ya! Gel de milli savunma üniversitesi sınavının
sonuçlarına bakalım!” demesiyle, Serhat’ta girdiği sınavı düşünürken.
“Kızım
sınav sonucum ne olursa olsun bu sene gitti zaten.” Derken, Begüm’ün hemen
sisteme girdiğini görünce gözlerini devirmişti.
“Olsun.
Enes’ten beter misin yoksa iyi misin ona bakacağım.” Demesiyle, Enes yüzünü
buruşturup.
“Geç
dalganı kızım. Kızım ben en kötü bir üniversite okuyup mebusa girerim. Sen ise
stajyer avukat olarak sürünürsün!” demesiyle Begüm dil çıkartıp hızla Serhat’a
döndü.
“Söyle
bakalım T.C. kimlikliğinle şifreni.” Demesiyle, Serhat bir an düşünüp.
“Unuttum
ben şifremi ya! E devletten girsene.” Demesiyle Begüm hemen dokunmatik ekranda
parmaklarını hareket ettirirken, Serhat tek tek sayıları ve şifresini
söylerken, Enes’te meraklı bir şekilde Begüm’ün elindeki telefona bakıyordu.
“Açılıyor!”
Begüm heyecanla, sisteme açılmasını beklerken, açıldığında hızla sonuçlara
tıklayıp oradan Serhat’ın tek sonucunun olduğunu görünce Begüm içten içe
üzülmeden edememişti. Serhat’ın ne kadar bu durumu umursamıyor gibi gözüktüğünü
bilse bile kendisi bu duruma bu kadar üzüldüyse Serhat’ın içten içe ne kadar
üzüldüğünü anlayamazdı.
“Oha!”
Begüm’ün hayretiyle, Enes’te oturduğu yerden eğilip, Begüm’ün telefonun
ekranına bakarken inanamamıştı.
“Oğlum
siz dost musunuz, düşman mı? Ulan tek bir ben mi aptaldım amına koyayım!” diye
inlerken elindeki enerji içeceğini fırlatmak istiyordu.
Serhat
Enes’in tepkisine gülüp. “Oğlum sana arada bir çalış diyordum ama yok. Sen anca
içelim diyordun.” Demesiyle, Enes hatırladığı geçmişle koltuğa daha çok çöküp
yüzünü cama doğru çevirmişti.
“Küsüm
ulan size! Hain itler!”
Enes’in
çocukça küsmesine Begüm sırıtırken, Serhat arkadaşının durumuna üzülmeden
edememişti. Babasının baskısının ne kadar kötü olduğunu biliyordu.
“İyi
tarafından bak oğlum. Ne kadar yüksek bir puan almış olursam olayım bende
mezuna kaldım. İkimizde çalışacağız işte.” Demesiyle, Enes sadece kaşlarını
çatmıştı.
Begüm
iç çekip ekranı Serhat’a doğru çevirdiğinde, Serhat gördüğü sıralamayla
yutkunmadan edemedi.
“Kazanıyormuş
bu sene desene.” Serhat ilk beş yüzün içindeydi sayısalda.
Begüm
arkadaşının dedikleriyle yutkunup. “Yeniden girersin daha yüksek alırsın sen
şampiyon!” demesiyle, Serhat Begüm’e burukça gülümserken, Enes iç çekip.
“Kazansa
ne olacak kızım. Sağlık raporunda patlayacak! Askeriye organ nakli olmuş
birisini alırlar mı sanıyorsun sen? Çocuğu deldiler hem, sırtındaki yarayı
gördün mü sen? CD boyutunda çıkış var anasını satayım!” sinirle söylediklerini,
Serhat’ın duyduğunu anlayınca donmuştu ama Serhat arkadaşının dediklerini
düşünürken.
“Organ
nakli derken?”
Babası
ona böyle bir şey söylememişti. Serhat bu konuda emindi. Babasının tek dediği
kurşunun delip geçtiğiydi.
Begüm
dudaklarını ısırıp öfkeyle Enes’e döndü.
“Ağzın
gevşek oğlum senin!” derken endişeyle hemen Serhat’a dönmüştü.
“Serhat
sen endişelenme çok ufacık bir şey bu. Bunun dediğine bakma sen. Mal Mal
konuşuyor!” Begüm’ün çıkışıyla Serhat donmuştu.
“Hangi
organımı aldılar Begüm benim?” diye sorarken gözlerindeki panikle Begüm
korkuyla Enes’e bakarken, Enes hızla ayağa kalkmış odadan hızla çıkmıştı. Kemal
amcayı çağırmalıydı.
Begüm
Serhat’ın ellerini ellerinin arasına almadan önce elindeki teneke kutuyu yanda
ki sehpaya bırakırken. “Ay! Panik yapma Serhat. Ben senin hiç panikli halini
görmedim valla nasıl sakinleştireceğimi bilmiyorum!” Begüm endişeyle derin
nefes alıp verirken, Serhat’ta korkuyla kendisine bakıyordu.
Serhat
inanamıyordu. Vurulduğunu biliyordu ama organ nakli gibi bir şey yaşadığını
bilmiyordu bile.
Kapı
açıldığında, Kemal Bey acilen gelmişti. Oğlunun korkuyla ona döndüğünü görünce
yutkundu.
“Oğlum,
korkma ben senin yanındayım.” Derken hızla gelip, Begüm’ün tutuğu elleri
ellerinin arasına alırken, Begüm’de yavaşça yataktan ayrılıp Kemal Bey’e
bırakmıştı yerini.
Serhat
babasına bakarken korkuyla fısıldadı. “Kalbim değil dimi?”
Serhat’ın
sorduğu soruyla Kemal Bey şaşırmıştı. “Yok oğlum. Kalbin değil. Karaciğerin.”
Demesiyle Serhat şokla karnına doğru bakmıştı.
“Hani
bu yenileniyordu!” derken sesindeki korku ve hayret vardı.
Kemal
Bey oğlunun sorusuyla göz devirirken, köşede duran Begüm’e bakıp odadan
çıkmalarını söylediğinde, Begüm, Enes’i de alıp odadan çıkarken kapıyı da
kapatmıştı.
Kemal
Bey, oğlunun su yeşili gözlerindeki gördüğü dehşetle kendine gelememişti. Bu
gözlerin ilk defa böyle baktığını görüyordu. Aslında oğlundan on sekiz yıl
sonra mutluluktan ve endişeden başka bir duygu gördüğü için mutlu olması
gerekirken endişelenmişti. Oğlunun bu durumu böyle karşılamasını beklemiyordu.
“Karaciğerin
yenilenemeyecek durumdaydı. Doktorlarda nakil olman gerektiğini düşündü. Bakma
bana öyle. Kurtulabilecek durumda olsa niye başkasının karaciğerini sana
taktırayım oğlum!” derken ciddiydi. Hala olan her şeyi yediremiyordu kendine
Kemal Bey.
Serhat
burnunu çekerken babasına bakıp. “Başkasının dedin, kim ciğerini verdi bana?”
diye sormasıyla, Kemal Bey’in boğazında yumru oluşmuştu.
Oğlundan
bunu gizleyebilirdi ama elinde sonunda öğrenebileceğini biliyordu. Ama söylemek
dahi istemiyordu. O ailenin oğlunu alabileceğini bilmek dahi canını acıtıyordu.
Ortada çocuk karışma duruma olsaydı hiçbir şeyden korkmazdı ama ortada çocuk
kaçırma satılma işlemi varken bu işin öğrenilmesinden korkuyordu. Oğlundan onu
ayırabileceklerini biliyordu. Kemal Bey boğazındaki yumruyu zorla gönderip
oğlanın gözünün içine tam bakıp dudaklarını araladı.
Söylediklerinin
oğlunda nasıl bir etki yaratacağını dahi bilmeden söyleyivermişti.
“Ölen kızın en büyük abisi verdi.”
Yorumlar
Yorum Gönder